Ruhsal Idare Mekanizması

Burada geçmiş yıllarda (1950-1980)  Ruhsal Planlardan gelen Ruhsal Tebliğler ve yapılan açıklamalar yer alacaktır.

“Kainat dediğimiz mekan, bizlerin tanıdığı kadar değildir. Ufaklı-büyüklü, girintili- çıkıntılı, sesli-sessiz bir çok fiziksel- ruhsal topluluktan oluşur.

Ruhsal Idare Mekanizması gibi Ruhsal Planların ana hatlarını çizmek, Allah’a aittir. Tali (Yan) işleri, direktiflerle yapmak yardımcılarına aittir. Kainatta hiç birşey hazf (kayırılmaz) edilmez, hiç bir canlı, diğerinden farklı tutulmaz, hiç kimsenin mukadderatı (takdir edilmiş olan, karşılaşılması kaçınılmaz olan), bir diğerine göre ayarlanmaz. Ancak mukadderatlar, sizin tesadüfler dediğiniz hallerle çakıştırılır.

Bu büyük Kudreti idare eden, bu büyük düzeni elinde tutan varlık (Yaradan), bir ucu bucağı olmayan sonsuzluk olmasaydı, insanlar hiç birşey  olamazdı. Dünya, bu büyük düzeni, bu büyük Kudrete borçludur.  Fakat Kainatın tali düzenini ve her türlü hadisenin ortaya çıkışını Yüksek Ruhlar (Ruhsal Planlar) temin eder. Üst alemler (Ruhsal Idare Mekanizması ve onun altında yer alan organizasyonel planlar gibi), dünyanın çizilen intizamını (düzenini) uygularlar. Alınan emirleri yerine getirmeye çalışırlar. Emir alır, emir verirler.” Yüksek Rehber Ruh 19.06.1951 

 “Tevrat’taki “Tanrı âlemi yaratmayı diledi” sözü yanlıştır. “Ve Tanrı dünyayı, meydana getirmeyi tahayyül ( imajine etti, hayal etti) etti” sözü doğrudur ve böyle idi. Dünyanın Tanrısı, bizim de (Ruhsal İdare Mekanizması) Tanrımızdır, çünkü biz de dünya tekâmülünün bir eriyiz. Sizler de dünya tekâmülünün birer erisiniz. Fizik ve ruhsal olarak hepimiz bu tahayyülün içerisinde bulunuyoruz. O güç ki, ebedi ve ezeli olan Bir in, Kâdir-i Mutlak olan Allah’ın varlıklarına vermiş olduğu büyük kudreti kullanmak suretiyle Tanrıdır, tahayyül etmiştir ve her şeyiyle, her şeye hâkimdir, Mabut ‘tur, bütün dünya sistemine bağlı olan varlıklar, onun tahayyül küresi içerisinde bulunur. Nice nice tahayyül küreleri, Kadir-i Mutlak Allah’n Murad-ı İlâhisi’ne uygun olarak, birer tekâmül okulu olarak mevcuttur. Bu tahayyül küresi, en incesinden en kabasına kadar her türlü titreşimi içeren fizik ve ruhsal alemlerini mevcut olarak taşır. Yoğunluğuna göre her biri, birbirinin içerisinde devam edip gitmektedir. İşte Mabud’a yapılacak kulluk; onun küresi içerisinde, onun tahayyülünden dolayı, onun yaratıcı, meydana getirici, imkân sağlayıcı bu rahmetinden dolayı, ona şükretmekten ibarettir.”  (Sadıklar Planı 29.10.1971)

“Evrensel bir organizma içinde bir hücre durumunda olan dünya planeti ve onun da hücreleri olan beşeriyetin artık kendini bilmesi, anlaması ve istenen seviyeye doğru evrimini bilinç ve idrâk üzere sürdürmesi için, Büyük Evrensel Sırlar, beşeriyete giderek açıklanmakta ve açıklanacaktır da. Bu yüzden, birey önce, kendini bilmek zorundadır, sonra çevresini bilmek zorundadır ve sonra aldığı bilgiyi vermek ve insanlığa hizmet etmek durumundadır.” (Sadıklar Planı, 1980)

. Ruhsal idare mekanizmadan gelen bilginin amacı, insanların şuurlanması, şuurlanmanın amacı da tekamüldür. 

Sadıklar planı, sevgi ve ahlakın bilgisini öğreterek şuurlanmaya hizmet eden, Makul Vicdan gerçeğini insanlara açıklamakla yükümlüdür. 

Ruhsal idare mekanizmasının sağ kolu, Sadıklar planı insana,

  1. Yaradana sadakatin nasıl olacağını, 
  2. Yaradanı ve kendini bilmenin, tekamülle olan evrensel ilişkisini,
  3. Yer ile gök arasında cereyan edenlerin, gerektiği kadar bilgisini öğretmekle, ruhsal yol gösterme vazifesini görür.

Bizler, üçüncü boyut varlıkları olarak, bize sunulan ruhsal bilgilerin, birtakım ufak tatbikatlarını yapıyoruz. Fakat bu bilginin uygulama şeklinin hangi esaslar çerçevesinde olduğunu bilmiyoruz. 

Yaşam imkanları içinde iki durumla karşı karşıya kalırız. Birincisi, vicdan ve sorumluluk bakımından sorumlu olduğumuz durumlar. Örneğin anne, baba olarak çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız, öğretmen olarak sorumluluklarımız, yönetici olarak astlarımıza ve paydaşlara karşı sorumluluklarımız, hayatımızda karşılaştığımız hasta, yaşlı insanlara karşı sorumluluklarımız, arkadaşlarımıza karşı sorumluluklarımız, hemcinslerimize karşı sorumluluklarımız vb. İkincisi ise, sadece sorumluluğu devam ettirmek bakımından emre uygun şekilde faaliyet göstermek. Yani başkasının malını gasp etmemek, manüplasyon ve yalandan kaçınmak, canlıya eziyet etmemek, öldürmemek vb. Karşılaştığımız olaylarda en iyi yapılacak olan şey, kendi sorumluluk sahanızı iyi belirlemek, sorumlu olduğunuz için de bireysel yetkinizi kullanmaktır. Vicdanınızı, ancak yetkinizi kullanıp kullanmamak konusunda düşünsel, ahlaki ve diğer nedenler altında  kararsızlığa düştüğünüz zaman ortaya koymalısınız. İnsanlar, kendilerine verilmiş olan hür iradenin kullanımını, bilgisizlik ve idraksizlikten dolayı kötüye kullanabilirler. Herkesten aynı şeyi beklemek bir hatadır. Ancak kötüye kullanılan bu durumun telafisi için ilahi sistemde yer alan nedensellik  yasası (prensibi) bir karma oluşturabilir. 

Eğer bir olay size doğru yönelmişse, bunu bilginizle atlatınız, yönünü değiştiriniz, ancak sorumluluk kapsamına girdiğinde o durumla muhattap olunuz. Sorumluluğunuz dahilinde olan her durumu, bilginiz ve vicdanınız ile çözmeye çalışınız. 

Vicdan, belirli bir düşünce kuşağı içinde bulunan kişinin, buna bağlı geliştirdiği durumu ya da olayı yorumlamasıdır.

Karma, İlahi İdare Kanunları içerisinde yer alan bir nedensellik prensibidir. Olumlu veya olumsuz tutum ve davranışımızın etkisini telafi etmek amacıyla, karşılaşabileceğimiz olumlu veya olumsuz  sonuçlar olarak ifade edebiliriz. İlahi Karma ile ruhun, daha önceden sergilediği davranış ve tutumlarının neden olabileceği durumları, halleri yaşayarak, deneyimleyerek, idrak etmesi söz konusudur. 

“Birey, sebep sonuç kanunlarının anlamını sezmeye başladıkça, yavaş yavaş öz varlığında bir çok cevapların ortaya çıktığını görecek, daha önceden kendisi için soru veya sorun olan bir çok meselenin aydınlanmakta olduğunu sezmeye başlayacaktır. ” Dostlar Planı 30.01.1959

Her tesir kuşağının prensipleri vardır. Bilgi sahibi olmak, bilgi tatbikatı yapmak, prensip sahibi olmak demek değildir. Prensip sahibi olabilmek, belirli tesir kuşağı içinde, o tesir kuşağının ışığında sezgilerle hareket etmek, çalışmak demektir.

Sezgi, yüksek şuurumuzdan, alt şuurumuza yansıyan bilgi, sezgidir.

Fikir ve düşünceler, prensip değil, prensibe götüren küçük parçalardır. Prensip, bir bilginin uygulamasıdır. Ancak daha üst boyuttan bakılırsa, bunun uygulaması kendiliğinden gelir. Uygulamasında kimse rol almaz. Rol, o tesir kuşağı içine girmektir. Ona sadece uyulur. 

Tekamülde, ruhsal bir tesir kuşağına uyum sağlamak önemlidir. Ruhsal tesirlerin alınabilmesi ve onlara göre değişime uyum sağlayabilmek, birey için pozitif bir durumdur. Böylece prensiplerin bilinir hale gelmesini, yani her insanda bulunan saklı melekelerin (yeteneklerin) ortaya çıkmasını sağlar.

Çevrenizi, olayları, insanların tutum ve davranışlarını gözlemleyiniz, çünkü ufkunuz genişleyecektir ;görme, anlama, algılama kabiliyetiniz artacaktır. Her şuurlanış, yeni sorumluluklar getirir. 

Prensip sahibi olabilmek, belirli bir tesir kuşağı içinde, o tesir kuşağının ışığında sezgilerle hareket etmek, çalışmak demektir. Bir üst seviyeye geçebilmek için, içinde bulunulan her durum ve anı gözlemlemek, akıl ile düşünmek ve eleştirmek önemlidir. Gayretli bir çalışma neticesinde ruhun şuur sahasında meydana gelen değişime hazır olduğunda, ruha hak verilir. Yani,

1. Bilginin tatbikatını yapmak, yani şuur dışında meydan gelen, ruhun içsel mekanizması aracılığı ile tatbikat

2. Bilgiyi tatbik etmeden yaymak, bilginin söylenmesi, anlatılması

3. Bilgiyi yaymadan, derin tecrübede bulunmak, ruhsal olarak tecrübe etmek, yani gözlem, analiz, sentez ve sezgi ile.

Bilgiyi anlamak için onu fiilen uygulamak, ruhsal tecrübesini yapmak gerekir. 

Çok derin düşünüp, her düşündüğünüzü eleştirin, her düşündüğünüzü gözlemlerle onaylayınız veya değiştiriniz ki, en iyisini buluncaya kadar. 

İdrakiniz, hangi planda mevcut ise, davranış ve düşünceleriniz de bu belirli plan kalıbı içerisinde yer alır. 

İçinde bulunduğunuz tüm hallerin ( öfke, üzüntü, hayal kırıklığı, vb) bütün detaylarına kadar idrak etmeye çalışın. Ruhsal bilgi, varlığın kendi şuurunu deşifre etmelidir.

Canlılar şuurludur. Şuurlu olanın tesiri (enerjisi,frekansı ) vardır ve Tesir (enerji, frekans), bilgi taşır. Bilgi ise ebedi (sonsuz) olanın özüdür. Özün, kendinden dışarıda olan dünya ile irtibatının (iletişiminin) sonucunda olan şuur kuşaklarının bileşimine cevher denir. Cevher, bütün kainatı kapsayan müteal bilginin yegane bağdaştığı asıl ortamdır.

31q, 0,854s